Yaratma Cesareti

İnsanlar yaşamlarının ilk yıllarında yaratıcılıkla derin bir ilişki halinde olmalarına rağmen yaş aldıkça bunun tam tersini uygulamayı öğrenirler. Büyüdükçe sizden daha gerçekçi olmanız; denenmiş ve kabul edilmiş yollardan gitmeniz, hizayı bozmadan yaşamanız istenir. Oysa yaratıcılığın tatmin ediciliğini yaşadığımızda ona kavuşma arzumuz daha da artar. Hatta çoğu zaman tatmin edici bir yaşantının ön koşulu yaratıcılıktır diyebiliriz. Ancak yaratıcılığın doğasını ve iç işleyişini kavramak ve onu nasıl harekete geçireceğimizi ve kullanacağımızı anlamak için bazen koca bir ömür geçirmemiz gerekir çünkü yaratıcılık en çok yanlış anlaşılan kavramlardan da birisidir.

Hayatta yaratıcılık gerektirmeyen çok az şey vardır. İster ev temizlerken ister senfoni bestelerken ya da ister yemek yaparken olsun bir miktar da olsa yaratıcılık kullanmaz isek genelde sonuçlar tatmin edicilikten yoksun olur. Ancak çabalarımızın meyveleri büyük ölçüde yaratıcılığı nasıl tanımladığımıza bağlıdır. 20. yüzyılın önde gelen varoluşçu psikologlarından Rollo May bu konu hakkında anahtar fikirler sunan kitabı ”Yaratma Cesareti” ile bizlere ön açıcı haritalar sunmuştur.

Rollo May, “Yaratıcılık ölümsüzlük için bir özlemdir” iddiasındadır. Kişisel fikrim yaratıcılığı ölümsüz olan özümüze bir bağlantı olarak görmekten yana olsa da May’in bakış açısı yaratıcılığın anatomisini ayrıntılarıyla sunması açısından oldukça yararlıdır.

May’in düşüncesine göre her şey hayal gücünde, yaratılacak bir şeyin vizyonunun formüle edilmesiyle başlar. Kusursuza yakın olması bakımından bu vizyon idealdir.

Yaratma sürecinde bu ilk aşamayı hepimiz deneyimlemişizdir. Bir şey yaratmak için; örneğin bir kitap, resim ya da iş vb. konularla ilgili bir fikriniz olduğu o anı düşünün. Muhtemelen nihai ürünü hayal edersiniz ve bir motivasyon ve coşku hissetmeye başlarsınız. Belki de daha ileriye gidip kendinize söz vererek bu vizyonunuzu gerçekleştirecek ve projeyi sonuna kadar götürebilecek motivasyonu sağlarsınız. Ancak ilk coşku ortadan kalktığında, kendinden şüphe duyma ve anksiyete de sık sık içeri sızar. ”Ben kimim ki bunu başaracak kapasitem olduğunu düşünüyorum?” benzeri kaygılar belirir yavaş yavaş. Bu endişe ve kendinden şüphe etme, yaratıcı sürecin normal bir parçasıdır; ne kadar uğraşırsak uğraşalım, yaratıcı güdümüzü harekete geçiren mükemmellik vizyonuna ulaşamayacağımızı fark etmenin doğal bir sonucudur. Bu kendinden şüphe ve endişe; bireylerin çoğunu yaratıcı projelerle uğraşmaktan caydırır. Oysa yaratıcılığa ulaşanlar, kaygı ve kendinden şüphe duymalarına rağmen yaratıcı vizyonlarını gerçekleştirme girişiminde bulunanlardır:

”… Kaygı, sanatçının yaratmaya çalıştığı ideal vizyon ve nesnel sonuçlar arasındaki uçurumla ilgilidir… Kavramla gerçekleştirme arasındaki umutsuz çelişkiden kaynaklanan bu temel çelişki, tüm sanatsal yaratımların da kökenindedir, ve bu deneyimin kaçınılmaz bir bileşeni gibi görünen acıyı açıklamaya yardımcı olur. “

Varoluşçu Rollo May’in çıkış noktası, yaratıcılığın kolay kolay bizlere gelmemesidir. Mücadele gerekliliği vardır. Zorlukların ve kısıtlamaların varlığını yaratıcılık sürecinin gerekliliklerinden sayar. Yaratma eylemi; ”Korkunun yokluğunu değil, korku karşısındaki eylemi ifade eder. Varlığımızı yaratarak ifade ederiz. Yaratıcılık var olmanın zorunlu bir devamıdır.” der Rollo May.

Yaratıcı eylem; çatışmaların, çelişkilerin ve gerilimlerin sonucudur O’na göre. İnanç ve şüphe arasındaki gerilime dikkat çeker ‘Yaratma Cesareti’ adlı kitabında. Tüm inançlarına tamamen ikna olmuş bir kişi büsbütün katıdır ve yeni olan her şeye karşıdır. Her şeye şüpheyle bakan biri donuklaşma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kontrol edilmeyen şüphe ve inisiyatif, güven ve umudu engeller. Yaratıcı birey, inanç ve şüpheyi dengeleyendir.

Yaratıcılık cesaret gerektirir. Yaratıcı süreç saf sevinçle döşenmiş bir yol değil; acı, engeller, endişe ve hayal kırıklığı ile dolu bir süreçtir. Bu nahoş durumların üstesinden gelsek bile, yaratımlarımızda ilerleme cesareti olmadan, değerli herhangi bir şey yaratma yeteneğimizde de yetersiz kalacağımızı vurgular Rollo May;

”Kierkegaard, Nietzsche, Camus ve Sartre; cesaretin umutsuzluğun yokluğu olmadığını ilan ettiler; cesaret daha ziyade umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme kapasitesidir.”

Yazar, “Cesaret”i dört kategoride anlatır;

1) Kasları kullanan veya şiddete yönelen değil de empati ve sempati geliştirmenin bir yolu olarak bedenle ilgilenen fiziksel cesaret.

2) Her türden şiddete karşı duran ahlaki cesaret.

3) Anlamlı yakınlık elde etmek için kendini riske atmayı, ilişkileri geliştirmek için zamana, duygulara, enerjiye zaman içinde yatırım yapmayı içeren sosyal cesaret. Özerklik, terk edilme ve kendini gerçekleştirme korkusuna karşı koyma cesaretidir. Aynı zamanda diğeri tarafından tamamen absorbe edilme korkusuna da karşı koyma cesaretidir.

4) Yeni formların, fikirlerin, kalıpların ve sembollerin hem keşfini hem de takdir edilmesini içeren yaratıcı cesaret. Fiziksel ölümü inkar ederek değil, yaratıcı eylemlerimizin ürünleriyle ölümün ötesine geçerek ölüme karşı koyma cesaretidir. Yaratıcılık, ölümle yüzleşmek ve ona isyan etmek için verilen mücadele ve cesaretten gelir. Cesaret adaletsizlikle savaşmak demektir.

Aynılığın ve konformizmin yok edilme süreci olarak anlamlandırabileceğimiz gerçek yaratıcılık, bir insanın herhangi bir yeniliğe direnen kültürel dogmalara karşı geliştirmesi gereken mücadeleyi anlatır aslında. Yaratıcılar kaos üzerinde gelişirken, katılık ve düzen düşmanı olurlar. İstikrarlı bir durumda yeniliğe ve dolayısıyla yaratıma yer yoktur. Bu denklemin son derece yaratıcı bireylerin neden psikolojik olarak istikrarsız olma eğiliminde olduğunu açıklayabileceğini vurgular May; tıpkı evrenin kaostan doğduğu söylendiği gibi, yaratanın işi de kendi içsel kaosundan doğar.

“Dans eden bir yıldızı doğuracaksan kendindeki kaosun içinde olmalısın.”
-Friedrich Nietzsche

İşler çok istikrarlı ve monoton olduğunda yaratıcı, ister iç kaos ister dış kaos olsun, kaos yaratmak için bir yok edici olarak hareket etmelidir Rollo May’e göre. Bu; dünya görüşünüzü sarsmayı, en değerli inançlarınızda şüphe duymayı veya eski alışkanlıklarınızın zorlukla ölmesini sağlamak için kendinizi tatmin edici olmayan ve zorlu bir ortama atmayı gerektiren bit süreçtir.

“Her yaratma eylemi her şeyden önce bir yıkım eylemidir.”
-Pablo Picasso

Yaratıcılar kaos içinde geliştikleri ve düzene temelde karşı oldukları için, otoriter toplumlar gerçek yaratıcılık sergileyenlerden genelde nefret eder. Tarih, yalnızca yaratıcının özgür ifadesini engellemekle kalmayıp, aynı zamanda iktidar düzenine getirdikleri tehdit uğruna ”yaratan”ı ölüme mahkum eden katı toplum örnekleriyle doludur.

”Sanatçılar, şairler ve azizler toplum için korkunun imgesidir. Çünkü her toplumun kendini korumaya adadığı statükoyu tehdit edenler onlardır. “
-Yaratma Cesareti, Rollo May

Yaratıcı dürtü, bilincin ve bilinçdışının biçimlerinin ifade edilmesidir ve ayrıca doğal yetenekten daha önemlidir.

”Gerçek yaratıcılık; boş zamanlarınızda veya hafta sonları bir hobi olarak geliştirdiğiniz bir şey değildir.” der yazar May. Bu alanda zevk ve rahatlığınızdan feragat etmeniz ve çok fazla da zaman harcamanız gerekir.

Yaratıcılığını uygulamaya adanmış bir yaşam, psikolojik ve duygusal sağlığın gelişimini veya kendini gerçekleştirmeye doğru olan o devinimi de kolaylaştırmaktadır. Yaratıcı süreç, kendinden şüphe duyma, endişe ve umutsuzluk dönemlerinden oluşsa da, aynı derecede zirve deneyimlerle de doludur. Bu anlar benlik duygunuzu ve dünya görüşünüzü dönüştüren coşkulu neşe ve bütünlük anlarıdır.

“Söylediğim gibi, yaratıcılar insan bilincini genişletenlerdir. Yaratıcılıkları, dünyadaki kendi varlığını gerçekleştiren bir erkeğin veya kadının en temel tezahürüdür.”
-Rollo May

Gerçek yaratıcılığın sadece yetenek veya beceriden, hatta eylemler veya davranışlardan daha fazlasıyla ilgisi vardır. Bütün bunlar önemli bir rol oynasa da, yaratıcılık nihayetinde bizim varlığımızla ilgilidir. Yaratıcı kapasitenizi geliştirmek, yapabileceğiniz en tatmin edici şeylerden biridir. Ama en önemlisi, gerçek yaratıcılıkla meşgul olmak, dünyada tamamen benzersiz ve bireysel bir şeyi tezahür ettirmektir. İçinde yaşadığın bu kısa zaman titreşimi süresince bir şeye damganı vurmak ve kim olduğuna sadık kalmaktır.

“Ama kendi özgün fikirlerinizi ifade etmezseniz, kendi varlığınızı dinlemezseniz, kendinize ihanet etmiş olursunuz.”
-Rollo May

Şerife Günaydın Karaköse

Kaynaklar:
Rollo May- Yaratma Cesareti
Joachim Krueger- Rollo May and the courage to create
Academy of Ideas- How to Become More Creative
Susie Pedigo- The Courage to Create

Leave a comment