masallardan bilinçdışına açılan kapı

“Gerçek öyle bir şeydir ki; sadelikten ve sevgiden yoksun bir kişi hayatı boyunca onunla mücadele edebilirken, küçük bir çocuk onu kolayca anlayabilir.
Zaten eğer sizin gerçeğiniz bir çocukla paylaşılamıyorsa; o ne kadar gerçektir?
Sonsuzluğun gözünde, bir bebek ve dünyanın en bilge kişisi arasındaki boşluk ne kadar da az?”

-Esther De Waal

Masallar evrensel gerçeklerin şekerden yapılmış evleridir. Binlerce yıldır farklı cümlelerle anlatılan zamansız hikayelerin dünyasını gerçekçi bulmaz, naif olduğu için eleştirebilir, cinsiyetçilik vb. konularla ilgili suçlayabiliriz ancak ”Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken”li bir dünyaya kapılar açan masalların edebiyata dayalı zeminden daha öte bir gerçekliğe ait olduğunu görmezden gelemeyiz.

Edebiyat aslında peri masallarının öz anlamını gerçekten anlayabilmenin ya da onlardan gerçek bir iyilik elde etmenin oldukça yüzeysel bir yoludur. Oysa masallar asla edebi hikayeler değildir. Onlar bizim bilmediğimiz zamanların ve hiç var olmadığını düşündüğümüz yerlerin sadık anlatıcısıdırlar. Peri masalları sayesinde ayrı düştüğümüz her şeyle yeniden birleşiriz. Bebekliğimizden itibaren maruz bırakıldığımız kaba rasyonalizm koşullanmasını tersine çevirme fırsatını yakalarız küçücük bir masalla bile. Aynı hisleri atalardan kalma anılarda, bilmecelerde ve batıl inançlarda da hissederiz. Hepsi bizim içinde yaşadığımız dünyanın farklı formüle edilmiş bir mitolojisi gibidir. Zamanımızda artık çoktan öldüğünü bildiğimiz düşünce kalıntılarını belki de bu yüzden çocuklarımıza okur, nesillerce aktarmaya devam ederiz. Vahşi bir hayal çağının; zamanda, mekanda ve bedende seyahat eden sembolleridir onlar.

Carl Gustav Jung, semboller aracılığı ile kolektif bilinçdışının yapısal öğelerinin ifade edildiğini söylerken ne kadar da haklıdır. Sadece masallardaki cümlelerin somut anlamlarına odaklandığımızda elde edemeyeceğimiz bir gerçek vardır. Oysa anlatıda arketipin* kendisi sembolize edilir. Marie-Louise von Franz, bir peri masalındaki sembolü anlamadan önce onu büyütmeniz gerektiğini söyler yani gerçeğimizle paralellik kurarak onu genişletmektir kastedilen. Böylece masalın görünürdeki anlamının değil de öz gerçekliğinin anatomisini görmeye başlarız.

Yorumumuz, açık fikirlilikle genişlettiğiniz masalın psikolojik bir dile çevrilmesiyle oluşur. Yapılabilecek en güzel şey  ”Miti sonradan hayal etmek ve ona modern bir kıyafet vermektir.” der Jung. Böylece Jung’un psikolojik “miti” tüm yorumların şablonu haline gelir ve bu sayede de masallarda gizlenen gerçekleri buluruz. Masalların içinde ”kesinlik” dediğimiz her şey ortadan kalkar ve bu yok oluş bizi sınırsız özgürlüğün tadını çıkarmaya sevk eder.

Bütün bunlar, masalları önceden belirlenmiş ana anlatılara çevirmekten kaçınmanın onları kişisel dünyamıza eklemlendirmek için gerekli bir koşul olduğunu gösterir. Her halk hikâyesi, varyantlarının evreninde hayat bulur ve tek bir varyant hiçbir zaman bir masalı temsil edemez; bu nedenle, masal varyasyonlarına kulak vermek, her masalın sembolik evrenini kavramak için önemlidir.

Masallar sürekli olarak yol alan canlı metaforlardır. İçeriklerindeki semboller de bu canlılık nedeni ile zamanla farklı şekilde anlaşılmaya muhtaçtır. Bu açıdan masallarla aktarılan her sembolün kültürden kültüre hatta insandan insana farklı şekilde yorumlanacağını akılda tutarak bir peri masalını incelesek, bize sembollerin kullanımı yoluyla gelen birçok ilginç bilgi parçacığı buluruz. Örneğin orman, sembolizmi birçok masalda vardır. Keşfetme yolculuğuna çıkan herhangi biri aynen Kırmızı Başlıklı Kız gibi kendisini hem mutluluk hem tehlikelerle dolu uçsuz bucaksız bir yolda buluverir. Bu kadar çok masal karakterinin kendilerini tehlikelerle dolu ormanlık arazilerden geçmek zorunda bulması tesadüf değildir.

Birçok kültürde orman, tanrıya veya atalara tapınmaya adanmıştır. Bilinmeyene doğru açılan kapının anahtarıdır orası. Geleneksel Sembollerin Resimli Ansiklopedisi’nde, JC Cooper şöyle yazmıştır; ”Karanlık ormana veya büyülü ormana girmek bir eşik sembolüdür: Oraya giren ruh aslında bilinmeyenin tehlikelerine ve de ölümün diyarına girer ki doğanın sırları ya da insanın anlamını bulacağı manevi dünyayı keşfedebilsin.”

O zaman orman sihirli bir yerdir, sihir hem tehlikelidir hem de dönüşmek için karşımıza çıkan bir fırsattır. Örneğin Güzel ve Çirkin masalındaki tüccar ormandaki görünmez güçler tarafından Canavar’ın kalesine yönlendirilir. Çünkü ancak böyle başlatabilir geleceğini. Yaşamın düz bir yolda ilerlemediğini aslında dairesel ve kaotik bir orman olduğunu ancak böyle anlayabilir.

Kurtlarla Koşan Kadınlar‘da Clarissa Pinkola Estes’ de masalların bize aktardığı mesajları analiz eder. Güzel ve Çirkin masalında ormandan geçerken “dünyanın karanlık tarafı veya kolektif bilinçdışı hakkında hiçbir şey bilmediği için ölümcül bir anlaşmaya giren kişi Bella’nım babasıdır. Bu antlaşma ile Bella dramatik bir yola çıkar ve aynı zamanda da bu yol Bella’nın bilinçdışına ve bilgeliğine doğru da yapacağı o önemli seyahattir”, diye yazar Estes.

Sembolik anlamda meçhul bir ormanda yollarını kaybedenler, yaşamda da yollarını kaybederler; bilinçli benlikleriyle temasları kopar ve bilinçaltı alemlerine yapacakları yolculuk böylece başlar.

Robin Hood ya da büyük bir aşk hikayesi olan Rama ve Sita’da olduğu gibi bazen orman bir saklanma yeri, bir sığınak olarak da aktarılır. Orman, bir sürgün döneminden sonra intikam ve adalet için savaşmak üzere dünyaya yeniden çıkan büyük kahramanlar için koruma sağlar. Ormanda geçirdikleri zaman belki de bir kişisel gelişim dönemi olarak yorumlanabilir.

Bruno Bettelheim Büyünün Kullanımları: Masalların Anlamı ve Önemi adlı kitabında, ormanın peri masallarındaki önemiyle ilgili şöyle der;

”Masallarda içinde kaybolunan orman sembolü kadim zamanlardan beridir bilinçdışımızın karanlık, gizli, neredeyse aşılmaz dünyasını sembolize etmiştir. Geçmiş yaşamımıza form kazandıran nitelikler kaybolduğunda ve artık kendimiz olmak için yolumuzu bulmamız gerektiğinde bu ormana gider yolumuz ve bu vahşi doğaya henüz gelişmemiş bir kişilikle girdiysek, çıkış yolumuzu bulmayı başardığımızda çok daha fazlası ile ve dönüşmüş olarak dünyaya döneriz.”

Bir taraftan da orman şehrin antitezidir. Medeniyetin sınırını temsil eder. Ağaçlar insanlığın yarattığı ölümcül kirliliği ve kötülüğü şifalandıran organizmalar olarak ifade edilir.

Bugün hala ormanlık alan, kurumsal düzenden, yasaklardan ve kişisel özgürlüğün kısıtlanmasından kurtulmak için sığınılan bir yer olarak düşünülür. Ormanlar; hayal gücünün ve bilinçaltının özgürce dolaşabildiği, geçiş törenlerinin gerçekleştiği, özümüze dönebileceğimiz gizemlerle dolu yerlerdir.

Masalların hatırlatıcısı olduğu pek çok bilgi sembollerle bize aktarıldıkça gerçeği unutmamızın önüne de geçmek kolaylaşır ancak tabii ki görünenin ardındakini sezme ve hissetme niyetimiz sağlar bu bağlantıyı. Sonuçta ”Yetişkinler olarak bizler de bir zamanlar çocuktuk ancak bu gerçeği çok azımız hatırlıyor”*. Oysa hiçbirimiz unutmasın diye ne çok çabalıyor doğa, bir baksak ve dinlesek tüm evren bize sürekli o eşsiz masalını anlatıyor. Bu masalı; her şeyin anlamını kavrayalım yahut hayata bir anlam katalım diye değil de hayatta olmanın verdiği canlılığı ve deneyimi* bize göstermek için kulaklarımıza fısıldıyor. Dinlemeye ne dersin?

Şerife Günaydın Karaköse

*Antoine de Saint-Exupéry-Küçük Prens
*Joseph Campbell- The Power of Myth
Kaynaklar:

Clarissa Pinkola Estés- Kurtlarla Koşan Kadınlar
Francisco Vaz Da Silva- Fairy Tale Symbolism
Cynthia Thinnes- The Symbolism of Fairy Tales
Jonathan Young- Mythology in Psychotherapy

Leave a comment