Tag Archives: bilim

evrimsel düşünceler

On sekizinci yüzyılda Georges-Louis Leclerc Comte de Buffon ve diğer doğa bilimciler, hayatın yaratılıştan bu yana sabitlenmemiş olabileceğini düşünmeye başladılar. 1700’lerin sonunda paleontologlar, değişmeyen bir dünya ile çelişen keşifler yaptılar. 1801 yılına gelindiğinde ise Jean-Baptiste Lamarck büyük bir adım attı ve “evrim teorisini” ortaya çıkardı. Kariyerine bir botanikçi olarak başlayan Lamarck zamanının çok ilerisinde bir insandı. Onun yaşadığı dönemdeki teolojik baskı düşünülürse; Lamarck’ın kendi teorisindeki teolojik unsurlara rağmen ne kadar ilerici olduğu da anlaşılabilir. Bu aydın bilim insanı fikirleri nedeni ile öylesine dışlandı ki 1829 yılında yoksulluk içinde hayata veda etti. Ancak evrim kavramı onunla birlikte ölmedi. Fransız doğa bilimci Geoffroy St. Hilaire, 1820’lerde evrimsel değişimin başka bir versiyonunu savunacak ve İngiliz yazar Robert Chambers, 1844’te ‘Doğal Bir Yaratılışın İzleri’ ni yazacaktı. 1859’da ise Charles Darwin Türlerin Kökeni’ni yayınlayacaktı. Günümüzde sadece Darwin’in teorisi bilimsel olarak değerli bulunsa da Lamarck; karanlıkta bırakılamayacak kadar önemli bir yere sahip olmalıdır.

Continue reading evrimsel düşünceler

Karmaşık düşünme kapasitesi nedir, nasıl geliştirilebilir?

Çıplak gözle gördüğümüz ama anlayamadığımız ya da en başından beridir tanıklayamadığımız evreni görünür kılabilmek için inanılmaz keşifler yaptık. Çıplak gözlerimiz ne yazık ki bu dünya için bize en güvenilir rehberler olamadı. Sadece gözlerimize inansak belki de bir bitin dünyadaki en küçük şey olduğu sonucuna varabilirdik, ancak en azından bu duyusal kısıtlamalarımızın farkına vardık ve bakteri gibi mikropların varlığını dahi belgeleyebilen mikroskoplar bulduk. Teleskoplarla evrene bakışımız değişti. Işığı bileşenlerine ayırmamızı sağlayan tayfölçer sayesinde yıldızların ve gezegenlerin kimyasal bileşenlerine dair sonuçlar bile ortaya koyabildik.

Continue reading Karmaşık düşünme kapasitesi nedir, nasıl geliştirilebilir?

Otofaji

Geçtiğimiz 200 yıl içinde, insanların yaşam süresi birçok ülkede 40 yıldan ortalama 80 yıla çıktı. Araştırmaların ışığında, beklenen yaşam süresi artmaya devam edecek mi yoksa biyolojik olarak belirlenmiş bir tavana mı ulaşıyoruz? İşte bu sorunun ekseninde, insanlığın birçok hastalığının da nedeni olan yaşlanmayı anlamak için otofajiyi incelemek, öğrenmek gerekiyor.

Continue reading Otofaji

Gündüz Düşleri: Daydreaming

“Gündüz düş görenler, sadece gece düş görenlerin kaçırdığı pek çok şeyin farkındadır.”
Edgar Allen Poe

Hayallere dalıp gitseniz de, kaygılı düşüncelerle zihninizi gezdirseniz de sonuçta gündüz düşleri (daydreaming) hepimizin gün içinde yaşadığı bir durum.

Continue reading Gündüz Düşleri: Daydreaming

Güneş’e İnandık

Güneş’e İnandık

(Fotoğraf: Nasa)

Yaklaşık 4,6 milyar yıl önce doğan ve G tayf türünden sarı cüce bir yıldız olan ‘Güneş’; kabaca Dünya’nın çapının 109 katıdır; başka bir anlatımla yaklaşık bir milyon dünya, güneşin içine sığabilir. Bu büyük ve parlak yıldız insanları tarih boyunca etkileye gelmiştir. Onun ilahi güçlere sahip olduğuna, hastalıkları iyileştirebildiğine ve potansiyel olarak temiz, kalıcı bir güç kaynağı sağlama kapasitesi barındırdığına inanılmıştır. Çoğu çürütülmüş olan bu inançlara; insanlığıngüneşle olan ilişkisine büyüleyici bir bakış açısı sunmaları yönünden bakmak, yerkürenin en parlak yıldızını farklı açılardan anlamaya çalışmak insan zihnine eşsiz bir bilgi alanı açmaktadır. İnsanların Güneş hakkında inandıkları şeylere ve onların ne kadar gerçek olduklarına göz atmadan önce etimolojik açıdan Güneş kelimesinin köklerini hatırlamakgerekirse; tarihimizdeki en eski kaynaklardan birisi olan(1070) Divan-i Lugat-it Türk’ te güneş kelimesinin kökleri bulunabilir. Bu sözlükte ‘küneş’ olarak kullanılan kelime Eski Türkçe küne- “ışımak” fiilinden +Aş sonekiyle türetilmiştir. Yabancı dillerdeki etimolojik kökleri ise Latince ‘sol’ kelimesi de dahil olmak üzere birçok farklı kaynaktan gelmiştir. Eski İngilizcede kullanılan ‘sunne’ kelimesi muhtemelen eski Cermen dilinden türemiştir ve her ikisi de “cennetsel beden olarak algılanan güneş” e dişil bir cinsiyet ekler, bu dillerde dişil zamir 16. yüzyıla kadar güneş (sunne) kelimesine uygulanmakla beraber, 16. yüzyıldan sonraki zamanda eril zamir daha yaygın olarak kullanılmıştır. Öte yandan ‘ay’ her dönemde tipik olarak dişil zamirle anılmıştır.

Continue reading Güneş’e İnandık